Anlatımındaki akıcılık, hikayenin sürükleyiciliği ile kısa
sürede okuduğum ve çok sevdiğim Operadaki Hayalet’i anlatacağım bugün sizlere J
Gaston Leroux’un gotik romantik türündeki ölümsüz eseri
operadaki hayalet, trajik bir aşk hikayesini konu alır. Üstelik bu tarihi ve
gerçek bir hikayeye dayanmaktadır. Önsözünde yazar, tam araştırmalarından sonuç
alamadığını düşünürken kaderin onu Acem olarak bilinen kişiyle buluşturduğundan
bahsediyor. Böylelikle hayalet hakkında daha çok bilgi sahibi olan Leroux,
Paris operasına gidip hayaletin gerçek olduğunu kanıtlar nitelikte olan
keşiflerde bulunuyor. Kurgusunu araştırmaları ışığında ince ince ören ve
öyküyle harmanlayan yazar, böylelikle enfes bir roman ortaya çıkarmış.
Tanıtım bülteninden:
Operadaki Hayalet,
Paris operasında ses sanatçısı olan Christine Daae’nin çevresinde gelişen,
imkansız bir aşkın heyecan verici, trajik hikayesini anlatır. Paris
Operasındaki hayalet söylentisi, Christine Daae’nin bir gün ortadan
kaybolmasıyla herkes için ürkütücü bir hal alır. Genç kıza aşık olan Vikont
Raoul Chagny’nin de dahil olmasıyla, olaylar korkunç bir hikayeye dönüşür.
Kıskançlık ve kaybetme
duygusuyla herkese korku dolu anlar yaşatan yaratık bir hayalet midir yoksa
yalnızca anlaşılmayı bekleyen bir zavallı mıdır?
Gaston Leroux, gotik
korku türünün dikkate değer bir örneği olan ölümsüz eserinde, okuyucuyu nefret
ile merhamet arasında bir duygu karmaşasında bırakıyor.
Aslında kitap çok fazla korku öğesi içermiyor, aksine
oldukça keyifli bir okumaydı benim için. Operadaki Hayalet’i okurken ara ara kendinizi
gülerken bulabilirsiniz, şöyle ki: Kitap, operadakilerin hayalet söylentileri
ve korkularıyla başlıyor. Romanın hayalet dışındaki diğer asıl kahramanları
Christine Daae ve Raoul Chagny’yi kısa bir süre tanıdıktan sonra Operanın yeni
müdürlerine, onların hayaletle bir hayli çetrefilli mücadelelerine geçiyoruz.
Ki bu mücadeleleri sonralarda acayip eğlenceli bir hal alıyor. Tabii daha sonra
bu eğlence bir trajediye dönüşüyor…
***Spoiler***
Nefret ile merhamet
arası duygu karmaşası… Evet, Erik’ten önce nefret ettim, sonra sonundaki o
itirafları; yaşadıklarını samimi bir bakış ile anlatmasıyla onu affettim
sanırım. Daha doğrusu merhamet duymamdaki en büyük etken tabii ki hilkat
garibesinin bizim aşıkları özgür bırakması oldu ama demek istediğim durup düşününce, yani
empati ile bakınca onu anladım. ‘Ben de herkes gibi bir hayat yaşamak istiyorum’
‘Bu maske ile insanlar dönüp bakmayacak’ ‘Tüm istediğim olduğum gibi sevilmekti’
bu cümleleri okuyunca onun çirkinliği yüzünden neler yaşadığını tahmin etmemek,
tahmin edipte üzülmemek elde değil. ‘Benim için benimle beraber gözyaşı döktü.
Birlikte gözyaşı döktük! Böylece, bu dünyanın bana verebileceği bütün
mutlulukların tadını aldım.’ Derken ben de Daroga ve kendisiyle birlikte
gözyaşı döktüm… Kısacası kitap bana bir sürü duyguyu aynı anda yaşattı. Operaya
gitmek istedim, hatta kitabın kapağını kapar kapamaz ilk işim, Paris Operası’nın
resimlerine bakmak oldu :D Umarım bir gün gidebilirim, orada o atmosferi
hissedebilirim…
************
"Tedirgin olmadan hissediyorum
Müziğiyle beni sarmalarken
Kalbim tamamen boyun eğiyor"
Müziğiyle beni sarmalarken
Kalbim tamamen boyun eğiyor"
“Hiçbir şekilde
yapmacık olmayan bir hüzünle akan gözyaşları ama yeryüzündeki tüm aşıkların her
birinin çektiği türden gözyaşları dökülüyordu”
“Hiçbir şey yüreği
kadar soğuk, hiçbir şey onun kadar yarı ölü halde olamazdı”
“Kader ebediyen
bağlıyor seni bana”
“Aşkın ve nefretin ne anlama geldiğini aynı
anda öğrenmişti.”
“Güneş parlıyor ve
parlayan güneşe bakmaya dayanamaz gece kuşları.”
“Hayattayken sadece
kendimizi, kendi ecelimizi düşünmeliyiz… Geri kalan hiçbir şeyin bir önemi yok…”
çok sevdiğim bir hikayedir...
YanıtlaSilben de çok sevdim, teşekkürler :))
SilBir çırpıda okudum akıcı geldi birakamadim "operradaki hayaleti"*
YanıtlaSilSevmenize sevindim, sürükleyici değil mi :) teşekkürler :)
Silay filmini de izle operasını daaa :) eski siyah beyaz film, opera ise daha yeniiii :)
YanıtlaSilOpera dediğin 2004 yapımı mı Gerald’ın oynadığı? Onu izledim siyah beyazı izlemedim ona bir bakayım o zaman :)
Silsiyah beyaz eski film kaçırmaaa :) 1925 yapımı versiyonu :)opera da asıl olan 1988 michael crawford, sarah brightman. butler ın ki eh işte ortalama :) öbürü tüyler ürpertici valla :)
Silben de kitaba göre biraz sönük bulmuştum, dediklerini izleyim bir de :)) <3
Sil