Karanlık Şato'da Mayıs ayı teması Türk korku/gotik idi. Elbette ki bu temayı okumadan geçmek olmazdı. Gecikmeli de olsa kitabı bitirdim ve yine gecikmeli de olsa yorumunu yazıyorum. :)
Yerli korku deyince ilk akla gelen isim Hüseyin Rahmi Gürpınar ve ilk akla gelen eser Gulyabani. Bu ay Gulyabani'yi okumayı çok isterdim aslında ama büyük bir spoiler yediğim için -gerçi spoiler yemeseydim yine de filminden tahmin ederdim ama- en son hakkında pek bir bilgimin olmadığı Cadı'yı okumaya karar verdim. E-kitap üzerinden okudum. Yalnız size tavsiyem Everest yayınlarından Cadı/Cadı Çarpıyor'u okumanız. Çünkü okuduğum yayınevine ait bu kitapta çok aşırı fazla hata vardı. Sürekli hataları görmezden gelmeye çalışarak okudum. Bu okuma zevkimi biraz düşürse de eserin kendisi bambaşka bir şey tabii. Çok keyifle okuduğum bir kitaptı Cadı. Korkudan ziyade gotik kategorisinde değerlendirebileceğimiz eğlenceli bir eserdi.
Aslında bir cadıdan çok bir hayalet hikayesi bu. Ama hayalet yerine cadı kelimesi tercih edilmiş. Söylentilere göre Naşit Nefi Efendi'nin ölen eşi Binnaz Hanım; Cadı olup gelmiş, Naşit Nefi Efendi'nin yeni eşini boğarak öldürmüştür. Naşit Nefi Efendi ve sonraki yeni eşi Şükriye Hanım bu söylentilere hiç inanmasa da hayalet bütün varlığıyla karşılarında hünerlerini sergilemiştir.
Bu tarz hikayeleri çok severim. Hayaletlere asla inanılmaması gerektiğini düşünen karakterlerin hayaletin gerçekleriyle yüzleştiği yerler çok eğlenceli gelir bana. Bunu daha önce Operadaki Hayalet kitabında görmüştüm. O da yine eğlenceli, okurken güldüğüm bir kitaptı. Ama bu kitabı okurken çok daha fazla güldüm. Özellikle Naşit Nefi Efendi çok komik bir karakterdi. Şimdi size daha güzel bir örnek vermek isterdim ama altını çizdiğim yerlerden en komik olanı buydu: -İdare edin dermişim :D-
"Bu dünyada ezilen ne bilginler; ne bilgisiz egemenler görülmüştür... Bilim gücü her şeyden büyük olabilir. Fakat kullanma ve uygulama yönü göz önüne alınmak koşuluyla... Çünkü kara cahil bir haydut, bir Newton'u bir Spencer'ı ıssız bir kırda yakalayınca birer yumrukta işlerini bitirebilir."
Eğlenceli olmasının dışında bol diyaloglu bir kitaptı Cadı. Ancak oldukça akıcı bir yapısı vardı diyalogların. Bu yüzden okurken hiç sıkılmadım, hikaye çok sürükleyiciydi zaten. Sürekli merak içinde bırakarak, heyecanla ilerledi... Kısacası bu kitabı çok sevdim. Şimdi de en çok sevdiğim kısma değineceğim ama Spoiler! içerecek. :)
********
Sevdiğim kısımdan önce sevmediğim bir şey, daha doğrusu aklıma takılan bir şey şu oldu: Şükriye Hanım'a madem Cadı'yı görmek istiyorsun, çocuklara yemiş gelene kadar beklesene yanlarında dedim sürekli. Sonunda da yemiş olayını açıklamadılar. Muhtemelen o gizli geçitten uzatıvermiştir komşusu yemişleri ama demek ki teorim doğruymuş o zaman. Yani çocukların yanlarında bekleselermiş geçidi fark edebilirlermiş belki de... Tamam şimdi en sevdiğim yere gelebiliriz: Kitapta en çok kadın dayanışması ile adamı zayıf düşürme olayını sevdim. Tamam Naşit Nefi Efendi'ye biraz üzüldüm ama işte kadının gerçek gücü diyerek, yüzümde bir gülümseme ile bitirdim kitabı. Bunu bir erkeğin yazmış olmasını da ayrıca ilginç buldum. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın okuduğum ilk kitabıydı, belki de ondan ilginç geldi. Ama diğer kitaplarını da çok merek ediyorum artık. Yazarımızın başka bir kitabını daha okumayı iple çekiyorum.
********
"Bizi hayat uyutuyor. Ölüm uyandırıyor imiş... Varlıkla yokluk birbirini gerektiren şeylerdir. Varlık olmasa yokluk nasıl belli olabilir. Yaşamla ölüm de bu tasıma girer. Biz insanlar bir varmış bir yokmuş oluyoruz. Evrenin terazisinde varlık olumlu kefeyi, yokluk olumsuz kefeyi gösteriyor. Varlıkla yokluğun bu ezeli dengesi zihinlere şaşkınlık veriyor. Çünkü bütün varlıklar genel denge ile yerleşmiştir. Bu kural dışında bir zerre yoktur."
"Yoksa gerçek adını verdiğimiz her şey, hayalden ibaret midir? Bakınız bugün biz varız. Lakin yokları göremiyoruz. Yoklar bizi görüyorlar. "
"Bu duvarların her bir taşı bizim için birer bilgelik cümlesi, derin anlamlı birer tarih armağanıdır. Gönül ister ki şu kalelerin, baruların etrafı geçmişimizin ululuğunu düşündürecek hale getirilsin, buraya gelecek ziyaretçilerin düşünme yetkilerine açıcı esinler versin, herkes şiir kokuları duyuracak gönüller süsleyen birer bahçe halinde görsün..."
"Hayat sahte pırıltılarından sıyrılsa lezzetsiz kalır, söner. Aldanmayınca kimsede yaşamak isteği ve cesareti kalmaz. Gerçeği bilmek gönle ferahlık değil, sıkıntı ve umutsuzluk verir."
"İnsanın varlığı, ne vakit çıkacağı belli olmayan bir tehlikenin korkusu altında kalırsa; bu hal, geleceği kesin bir beladan daha korkunçtur. Çünkü insan ne zaman, neye uğrayacağını bilemediğinden bu belirsizlik içindeki rahatsızlık daha dayanılmaz olur."
hüseyin rahmi zaten reşat nuri ile birlikte en sevdiğim iki yazardan biri ve cadı da çok komik veee hüseyin rahminin böyle başka kitabısı da vaar :) perili evli :)
YanıtlaSilAa çok merak ettim, adı ne kitabın :)
SilCadıı evet çok komikti :D
gulyabani, efsuncu baba, mezarından kalkan şehit, dirilen iskelet, kesik baş :)
Siltürk korku da bir de Sadık Yemni adında bir yazar var ki ben okurken ürpermiştim bir kaç romanını...
YanıtlaSilAa hiç duymamıştım onu, çok merak ettim. Hemen bakacağım :)
SilEsprili bir yazar bence de. Çok güldüm bu kitabı okurken, tavsiye ederim. :) Ben de başka kitaplarını okumak istiyorum. Kuyruklu yıldız altında bir izdivaç aklımda bulunsun :)
YanıtlaSilKemal Sunal'ın filmi "Süt kardeşeler"in yazarı diye hatırlıyorum
YanıtlaSilHoşgeldin, çok teşekkür ederim :)
SilEvet, Gulyabani’nin yazarı :))