2 Aralık 2024 Pazartesi

Ekim ve Kasım Yazısı


"Benim olanı korurum..." -Dedalus

Selam! Geçtiğimiz aylar diğer aylara nispeten daha verimli geçtiği için bu yazıyı yazmak istedim. Nasılsınız bu arada? Umarım iyisinizdir. ^^

Kitap:


Ekim ayında Gotik Edebiyat Kulübü'nde Mariana Enriquez'den Yatakta Sigara İçmenin Zararları kitabını okuduk. Tabii ben biraz Kasıma sarkıtarak okudum :D ama olsun. Yazarın ödüllü romanları da varmış ama bu incecik bir öykü kitabı. Evet incecik olmasına rağmen birazcık geç okudum. :/ Çünkü biraz da içimden devam etmek gelmedi açıkçası, dili biraz absürt/rahatsız edici geldi. Bir de bazı öykülerin sonunda ne anlatmak istediğini tam olarak çözemedim. Ama içlerinden 1.,4. ve 12. hikayeleri sevdim, gotik, gizemli ve bazı yerleri gerçekten ürkütücüydü. Ben bu yazarı daha önce okumamıştım, 'yeni Arjantin anlatısı' (ülkelerinin baskıcı geçmişinin sonuçlarına yanıt olarak eserler üreten bir grup Arjantinli yazar) akımının ileri gelenlerindenmiş. Arjantin'de 1976'da darbe ile gelen askeri yönetim tarafından 1983 yılına dek en az 30 bin kişi kaçırılmış, işkence görmüş ve öldürülmüş, bunların arasında bebekler de varmış. Kitapta da kaybolan bebekler, çocuklar vs. geçiyor. Bu açıdan düşünüldüğünde etkileyici bir kitap. 

Dizi:


Ah bu dizi için ne söyleyebilirim ki... Sadece izleyin ve tadını çıkarın. Love next door benim için çok özel bir dizi. Yani karakterlerle o kadar özdeşleştim ki -neredeyse her karakterle- bu hissi nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. Özellikle Bae Seok-ryu'yla tabii ki. 



Seok-ryu'nun öncelikle saç-makyaj-kıyafet tarzına bayıldım. Hatta saçımı kestirirken kuaföre Seok-ryu'nun fotoğrafını gösterdim o derece :D hayranlık boyutuna ulaştı benimki. 



Bu partnerleri ilk kez izledim ama şöyle bir durum var ki dizinin başında ikilinin inanılmaz bir kimyası var. Aralarındaki çekim neredeyse büyülü gibi. Ama dizi ilerledikçe sanki o büyü kayboluyor ve bir tık sıradanlaşıyor. Bunun nedeni de büyük ihtimalle karakterlerin önceki sevgililerinin gösterilmesi ve o karakterlerin de aşırı sorunlu olmaması (başka bir şey söyleyecektim de bu spoiler'a giriyor.) Yani çiftimize mi üzülelim onlara mı bir karar verin yaa ben ilk kez böyle bir şey gördüm bu diziyle neyse sustum. :) 


Bir şey itiraf etmem gerekirse hayatımda hiç bu kadar hatalarımı yüzüme vuran bir dizi izlememiştim ve bunu rahatsız etmeden yapıyor. Eğlenceli bir şekilde seni yargılıyor sanki bilmiyorum ama bundan sonra başka bir k-dramaya başlamak canım istemedi. Aynı etkide olmayacağını düşündüm çünkü. Ama bazı olaylar o kadar yavaş aktı ki bize bir şey gösteriyorlar ve o şeyin devamını 3-4 bölüm sonra gösteriyorlar bu da bir kopukluğa sebep oluyor. Sanırım diziyle ilgili yapabileceğim tek eleştiri bu. He bir de yine bir k-drama klasiği olarak diğer çiftlerin ilişkileri insanı çıldırtacak türden yavaş ilerledi.


Ama ama ama çocuklukları neydi öyle yaa aşırı tatlıydı. Bayıldım bayıldım bu çocuk çiftime. Seok-ryu'muz o zaman da üstünlük kurmuş :) bebeğim de bebeğim diye geziyordu ortalıkta. Ama ben en çok Choi Seung demesini sevdim. Seung-hyo'muz da klasik bir k-drama erkeğinden bir tık daha abartılı :) odanın tavanına 1500 tane yıldız yapıştırmak nedir? :D 

Aile sahneleriyse sıcacıktı sanki bizden birilerini izliyor gibiydim. Demek ki Kore'de de aile bağları çok kuvvetli -bunu onca diziden sonra anlamış olmam- bu arada dizinin konusunu yazmamışım, konusuna kısaca bir mahallede yan yana binalardaki aşk diyebiliriz. Üstelik diğer bir çiftimiz de -başrol çiftimizin arkadaşları- ayrıca yan komşular. Ve bu dörtlünün daha doğrusu üçlünün mahalle arkadaşlıklarını izliyoruz. Kısacası iç ısıtan yumuş yumuş yapan bir dizi. Aslında diziye özel yorum yapmak isterdim yani farklı bir yazı olarak çünkü kesinlikle hak ediyor ama üzerinden çok zaman geçtiği için çoğu sahneyi hatırlamıyorum ama bir taraftan da bu diziyi güncel olarak izlediğim için çok mutluyum yeni bölüm için bir sonraki haftayı beklemenin heyecanı farklı oluyor bir de tabii fragman izlemek yorum teori kasmak :) Aa şimdi hatırladım dizinin başındaki bölüm ismi her bölümün sonunda gidişatına bağlı olarak değişiyor ve genellikle tam zıttı bir isim oluyor. Bu çok hoş bir detaydı. Kısacası en sevdiğim k-dramalara eklendi. Seok-ryu da tabii açık ara en sevdiğim karakter. Baksanıza şu tatlılığa: :)




Anime:


 Bu ismi upuzuuun animeye bayıldım. "7.Zaman Döngüsü: Kötü kadın en büyük düşmanıyla evli, tasasız bir hayatın tadını çıkarıyor." İsmi bu anlama geliyor ama o kötü kadın tabii ki gerçekten kötü değil. :) Reenkarnasyon temalı her şeyi çok severim zaten bu anime de onlardan biri oldu. Ben bir tık daha döngülerle devam eder diye ummuştum ama 7th time loop adı üstünde sadece 7. hayata odaklanıyor bence tek eksisi bu. Opening'i ayrı ending'i ayrı güzel. Ama en çok çizimleri iyi. Bir de çift kimyasııı... :D

Konusu: "Yeniden doğmak kulağa etkileyici gelebilir ama Rishe şimdiden yedinci kez doğuyor! Önceki hayatlarında tüccar olarak mal satmaktan şövalye olarak kılıçları kilitlemeye kadar her türlü heyecanı yaşamıştı. Bu yüzden şimdi arkasına yaslanıp eğlenmeye kararlı. Ama lüks hayatın tadını çıkarmak için önce yakışıklı prensle evlenmesi gerekiyor... Nitekim, prens aynı zamanda onun katili! Rishe'nin zaman döngüsünü kırması ve hayallerini gerçekleştirmesi altıdan fazla yaşam, deneyim ve beceri gerektirecek!"


Bu animeyi de 7th time loop sevenler için öneri yapan bir videodan buldum. Başı çok iyiydi ortası biraz sıkıcıydı ama sonunu oldukça iyi bağlamışlardı. Ama bu animeyle ilgili benim için en iyi şey Ocak'ta yeni sezon geliyormuş. Yani çok beklemem gerekmeyecek çok şanslıyım o konuda :) My happy marriage konusu: "Zalim ailesinin gözünde en ufak değeri olmayan Miyo, müstakbel kocasıyla bir araya gelince gerçek benliğinin ve gizli güçlerinin yavaşça açığa çıktığını görür." Burada özel güçlerin olması ilgimi çok çekti aynı zamanda romantikte ama öyle aman aman bir romantizm beklemeyin bu spoiler'a girer mi emin değilim ama çiftimizden bir kiss bile alamıyoruz :/ Yine de Miyo'nun karakter gelişimi benim için çok anlamlı, o açıdan çok sevdim.

Film: 

Gülümsemeye devam et...

Bu filmin birincisini şu yazımda yorumlamıştım. İkincisini sinemada izledim. İlk filme göre beklentimin bir tık altındaydı maalesef. İlk filmdeki ölümler daha korkutucuydu burada biraz basite kaçmış bence. Sadece -yazının en başına koyduğum görsel- odasında bir sürü gülümseyen kişinin ona doğru yürüdüğü sahne korkunçtu. Ben bu filmdeki replikleri ve filmin psikolojik yönünü sevdim sadece. "Bu  kafanın içinde yaşamak nasıl bir his haberin var mı?" ya da "Bu gerçek değil, kontrol bende, senden daha güçlüyüm." repliği mesela kaygı depresyon gibi zihindeki görünmeyen düşmanlar için de düşünülebilir. (Bu arada bu fikir aklıma sinemadan çıktıktan sonra orada yapılan yorumlardan geldi.) Yine Skye'ın konuşma yaptığı sahneyi de psikolojik açıdan çok sevdim. "Müzik bana ilham verir deyince aklıma ne geliyor?... Açıkçası çok başarılı olunca insan kafasındaki sorunların da kendiliğinden çözüleceğini sanıyor. Ama öyle olmadı, çok başarılı oldum ama kafamın içindekiler kaybolmadı aksine bir çığ gibi büyümeye devam ettiler." Spoiler kısmına geçmeden önce filmden beğendiğim şarkıları bırakayım. 



*Spoiler* 

Bu filmde daha çok kadının buhranlarını, kabuslarını izledik. Her şeyin kabus çıkması bir süre sonra bunaltıyor ve neyin gerçek neyin hayal olduğunu anlamamaya başlıyorsun. Laneti durdurmanın gayet sıra dışı bir yolunu bulmuşlarken kadının sonda her şeye rağmen ölmesi de hiç olmamış bence, kadın kurtulmalıydı bu sefer. Bir de kadın konserde intihar etti yani binlerce kişinin önünde. Acaba bu sefer lanet nasıl işleyecek, onu çok merak ediyorum. Yani şimdi lanet herkese, bu binlerce kişiye geçmiş mi oldu? Çok ilginç geldi o kısım. Bir de yaratığı göstermemelerini tercih ederdim, bilinmeyen şeyler daha korkutucu geliyor. 

Kadının onca şey yaşayıp ona yol gösteren adama inanmaması, bunlar deli saçması triplerine girmesi de çok saçma geldi bana. Ama erkek arkadaşının ölümüyle ilgili kendini suçlaması, kazanın onda büyük bir travma bırakması, travma sonrası stres bozukluğu olarak saçlarını yolması falan çok iyiydi özellikle bu kısımları biraz ilk filme benzettim. Siz izlediyseniz nasıl buldunuz? Yorumlarda buluşalım... Bu arada filmle ilgili şu incelemeye de bayıldım. Yaratığın konak bulduktan sonra insan zihnini nasıl manipüle ettiğini çok güzel anlatmış. Bir de kişinin en büyük korkularından beslendiğini, bu korkuların onun için leziz bir yemek gibi olduğunu söylemiş. En çok bu kısmını sevdim, çünkü ben hiç bu açıdan düşünmemiştim, bir de en baştaki adamın birinci filmdeki polis olduğunu kaçırmışım :D


Yine yukarıdaki filmin spoiler kısmında yer verdiğim, bu filmi anlamamı sağlayan 25.kare kanalına teşekkür ediyorum. :) Bu filmi hiç anlamadım çünkü başında sıkılıp kapatmıştım sonra aradan zaman geçince kaldığım yerden devam ettim. Ama baştaki detaylar da çok önemliymiş, kurtların görünmesi falan... Zaten sonra başa döndüm ve birkaç inceleme okudum ancak bu videoyu izleyene kadar hala kafamda soru işaretleri vardı, videodan sonra tam olarak çözmüş oldum. Bu arada bu filmi Dark dizisine benzetiyorlarmış, hatta diziyi izleyenler daha iyi anlıyormuş. Ben diziyi izlemediğimden çok yabancı kaldım sanırım :D ama filmden sonra Dark'ı da epey merak ettim doğrusu. 

Filmimiz Caddo Gölü etrafında yaşayan insanlara odaklanıyor. Başta her şey çok sıradan gibi görünse de bir gün 8 yaşındaki Anna kaybolduğunda her şey değişir. Sonrasında kayıp kızı ararken şekillenen gizemler bizi tamamen filmin içine sürüklüyor. Dediğim gibi başta sıkılmanız normal ama benim gibi kapatmayın sakın :D Çünkü nefis kurgusuyla sizi şaşırtan, aynı zamanda olayları çözmeye çalışırken beyin yakan nadir bir film bu. Hatta uzun zamandır hiç bu kadar beynimi yakan bir film izlememiştim. Nadir diyorum çünkü tüm o karanlık atmosferdeki gizem ve gerilimin içindeki dram beni şoke etti. Bu kadar dramatik bir şey asla beklemiyordum. Neyse spoi olmaması için daha fazla bir şey söylemeyim. Filmin yapımcılığını en sevdiğim yönetmen olan M. Night Shyamalan üstleniyor. Onun ismini görünce zaten ikinci bir şans vermiştim :) Aslında filmi anlamadan önce nötrdüm ama anladıktan sonra çok çok sevdim. O halde spoiler kısmına geçebiliriz. 

*Spoiler* 


Benim en çok kafamı karıştıran şey Ellie'nin yaşı oldu. Soldaki kız Anna 8 yaşında sağdaki de Ellie ve aralarında çok büyük fark yok gibi durmuyor mu? Ya da bir tek bana öyle geldi herhalde yani 
Ellie'ye taş çatlasa 13-14 derim çok küçük duruyor. Ama incelemeleri okurken 2005'te Celeste'in Ellie'yi Paris'in sevgilisi zannettiğini öğrendim ve şok oldum. Ellie'nin kendi bebekliğini gördüğünü anlamıştım tabii ama bu kadarını beklemiyordum. Meğer Ellie orada 18 yaşındaymış çünkü orada 1 yaşında bir bebekse ve Celeste mantıken 2003'te hamile kaldıysa 2004'te doğurmuş oluyor. Böylece Ellie 2022'de 18 yaşında oluyor.

Bu filmin tek eksiği şuan hangi yılda olduğumuzu söylememesi yani karakterlere söyletiyorlar ama ben o geçitten geçildiği anda ekranda yazmasını isterdim böylelikle her şey daha anlaşılır olurdu. Ben özellikle Paris'in hangi yılda olduğunu hiç anlamamıştım, çok karışıktı o kısım o yüzden yukarıda bahsettiğim videodan ekran görüntüleri aldım. 

Ellie:

Anna:

Paris:

Kısacası başta Ellie'lerin olduğu kısım 2022'de Paris'in olduğu kısımlar ise 2003'te geçiyor. Ellie ve Anna hep zamanda geri giderken Paris kendi zamanından ileri giden tek kişi oluyor. O da aslında Ellie'nin halatı sayesinde. Ve filmin sonunda Paris kendi zamanına yani 2003'e geri dönmeye çalışıyor. Sular yükselirken geçit kapandığı için de acele ediyor çünkü sadece kuraklık olduğunda geçit açılıyor. Ben en çok ormanda, geçidin olduğu yerde farklı zamanlarda birbirlerinin seslerini duymalarını sevdim. Böyle iç içe geçmiş paradoksları çok seviyorum. Anna'nın Ellie'nin hem üvey kardeşi hem de babaannesi olması gibi...


Diğer bir beyin yakan filmimiz 2019 Belçika-Fransa ortak yapımı Sırlar Kitabı/Çevirmenler. Sürpriz sonlu filmleri çok izledikçe yeni izlediğiniz filmlerde sonunu tahmin edebiliyorsunuz ya bazen. Ama bu filmin sonu asla tahmin edilemez gibi geliyor bana. Hele minik bir detay var ki tam anlamıyla bayıldım, kesinlikle çok iyi düşünülmüş bir senaryo. Biraz katil kim tarzında ilerlese de hiç sıkmıyor. Yani en azından ben hiç sıkılmadım izlerken ve sonunda hiç beklemediğim şeyler oldu ve film tamamen farklı yönlere evrildi. Bu filmi şimdiye kadar nasıl izlememişim, duymamışım hayret ettim. Puzzle kurgusu ve ters köşeleriyle biraz İspanyol sinemasını andırıyor. Bu kısımlar genelde sıkıcı bulunmuş ama ben yer yer bahsi geçen kitaptan alıntılar yapmasını da sevdim; filme edebi, sanatsal bir hava katmış. Bir de müzikleri çok iyiydi. Kısacası uzun zamandır her şeyiyle bu kadar iyi olan bir film seyretmemiştim. 

Dünyaca ünlü çoksatan bir kitap serimiz var: Dedalus. Bu kitabın üçüncüsü Ölmek İstemeyen Adam yayınlanmak üzere. Ama yayınevi farklı bir politika izleyerek kitabın 9 dile aynı anda çevrilmesini ve daha sonra yayınlanmasını istiyor. Bunun için 9 çevirmeni bir sığınağa kapatıp onlardan kitabı iki ay içinde çevirmelerini istiyor. Ancak çok geçmeden kitabın ilk 10 sayfası internete sızdırılıyor. Yayınevi sahibi de bunu içlerinden hangisinin yaptığını bulmaya çalışıyor. Filmimizin konusu bu şekilde. Bundan sonra olanlar ise spoiler'a gireceği için başka bir şey söylemek istemiyorum. Keyifli seyirler :) <3

les traducteurs soundtrack



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder