Selammm ^^ Uzun zaman oldu, çok özlemişim blog yazmayı da okumayı da. Aslında yazmaya devam ediyordum ama kendimi kötü hissettiğim bir dönemden geçtiğim için sildim yazdıklarımı. Gerçi şu an düşününce silmeseydim diyorum, birkaç dizi film yorumlamıştım onlar dursaydı en azından. Neyse, belki bu yazıyı da silerim ama umarım silmem. :)
Bu arada bugün bloğumun yıl dönümü. :) Aşırı yazma isteğimin böyle bir güne denk gelmesine sevindim yani. Şu an kendimi biraz daha iyi hissediyorum. Kaybettiğim şeyleri kabullenemediğim, zor bir dönemden geçtim. Ama sonunda bitti. Kabullendim. Kaybetmenin acısıyla yaptığım anlamsız saçma şeylere üzülüyorum şimdi sadece. Gerçi artık üzülmemeye çalışıyorum depremlerden sonra kendi dertlerimin dert olmadığını anladım. Sürekli şükretmeye çalışıyorum bu yüzden. Umarım hepiniz iyisinizdir :/
Eskiyi özlediğimden mi bilemiyorum, kabullenme sürecimde hep eski dizileri izledim yani daha önceden izlediklerimi. Aslında iyi de geldi, her ne kadar zamanımı boşa geçiriyormuşum gibi görünse de aslında iyi ki izlemişim dedim. Yenilerden de bir korku filmi izledim, klasik :D -korku filmi izlediğimde hep rahatlarım ilginç bir şekilde- bugün size o filmden bahsedeyim, zaten pekte yeni sayılmaz 2022 yapımı. Smile-Gülümse. Her şeye rağmen gülümseyelim... :)
Filmimiz bir psikiyatristin kâbusuyla başlıyor. Daha sonra bir hastasını tedavi ederken görüyoruz onu. Filmin genel konusunun yanı sıra, nedense bu hasta beni çok etkiledi. Özellikle de "You're going to die, you're going to die, you're going to die!" dediği kısım. Neyse, o kısma sonra geliriz, nerede kalmıştık? İşte bu hastadan sonra psikiyatriste başka bir hasta geliyor. Korkunç bir ölüme şahit olmuş genç bir kız.
Doktor travma sonrası panik bozukluğu olduğunu düşünüyor ama kendisi de kısa sürede hastasının korkunç ölümüne şahit oluyor -evet intiharına değil ölümüne - filmde her ne kadar bu kişiler intihar ediyormuş gibi görünse de aslında doktorun da ilerleyen sahnelerin birinde söylediği gibi intihar etmiyorlar, çünkü etmek istemiyorlar kesinlikle ama dışarıdan bir güç bunu onlara yaptırıyor. Yani bir tür lanet. Travmatik intihar anına tanık olduktan sonra lanet sana geçiyor ve dört gün gibi kısa bir sürede senin de intihar etmene sebep oluyor, daha sonra bunu gören kişiye geçiyor ve böyle bir döngü devam ediyor. Ölenlerin çoğu bunu fark etmiyor bile ama tabii ki başrol doktorumuz fark ediyor ve film boyunca bundan kurtulmaya çalışıyor.
Döngünün ortak noktası ise kurbanların gülümseyen birini görmeleri ve intihar anından önce kendilerinin de aynı şekilde gülümsemeleri. Ama bu gülümseme normal bir gülümseme değil elbette, tüyler ürpertici bir gülümseme. Bu fikir kimin aklına geldiyse tebrik ediyorum gerçekten.
Evet filmimizin konusu bu şekilde, spoiler kısmına geçmeden önce filmi nasıl bulduğumu da söyleyeyim. Ben birkaç şey dışında filmi beğendim yani tavsiye ederim. Hafiften halka ve son durak havası vardı. Yönetmenin ilk uzun metraj filmiymiş zaten, bence ilke göre oldukça başarılı. Fotoğraflardaki kişilerin gülümsemesi, doktorun elinde tuttuğu fincanın gülümseme desenli olması gibi detayları çok hoştu. Oyunculuklar da fena değildi, doktoru canlandıran kadını Burcu Biricik'e benzettim. :D
***Spoiler***
Eğer birini başka birinin göreceği ve travma yaşayacağı şekilde öldürürsen lanet seni atlayıp o kişiye geçiyor. Yani son duraktaki gibi bir sıra atlaması söz konusu -orada daha farklıydı tabii.- Bunun dışında filmde en sevdiğim olay travmanın içindeki travmayı işlemesi oldu. Doktorun tüm bu olaylardan önce de atlatamadığı bir travması var zaten, küçükken annesinin intihar etmesi.
Bu travmayla ilgili olarak kendisini suçlu hissetmesi çok iyiydi. Psikiyatrist de olsan terapiste gidebiliyorsun -bu nasıl bir cümle- :D
Daha sonra eski sevgilisiyle telefonda konuşurken yalnız kalması gerektiğini söylediği an. Ölümünü biri göremeyeceği için lanetin ihtiyacı olan şeyi vermeyecekti yalnız kalarak. Adam da bunun karşılığında "sonsuza kadar insanlardan kaçamazsın." gibi bir şey söylemişti. O da "kaçmayacağım, yüzleşeceğim." diyerek annesinin evine gitti.
Burada annesiyle yüzleşme sahnesi çok iyiydi. Annesinin "zihninden kaçamazsın," demesi aynı zamanda 'lanetten kaçamazsın' demek gibi bir şeydi. Öyle de oldu, ne kadar istese de kaçınılmaz sondan kaçamadı. Ama burada eski sevgilisi olan adam peşinden gitmeseydi kurtulabilirdi kesinlikle. Adam orada olduğu için annesi oradan güç aldı. Yani lanetin de ihtiyacı olan şey -birinin ölümü görmesi- gerçekleşmiş oldu. Adam da kurtarmak için yaptı ama daha kötü oldu işte. Birisi size 'yalnız kalmak istiyorum' diyorsa o kişiyi gerçekten yalnız bırakın ya.
Bir de kafanı çevir, gözünü kapat bir şey yap yani. Lanetin kendisine geçeceğini bile bile izlemesi saçma olmuş biraz. Bir de lanetin başlangıcı nasıl oldu? Neden gülümseme? Bu soruları cevaplamalarını beklerdim açıkçası. Ama sonuna bakarak ikinci bir filmin gelebileceğini söyleyebiliriz. Belki bir umut orada açıklarlar.
Özetle mantık hatalarına takılmazsanız karanlıkta tek başına iyi gideceğini düşündüğüm bir film. Peki izlediyseniz siz filmi nasıl buldunuz? Yorum yapmayı unutmayın. Sizleri seviyorum... <33
keyfin yerindedir artık umarım :) smile tarzı filmleri hiç kaçırmam :) pearl ve x gibi filmleri :)
YanıtlaSilDaha iyiyim teşekkür ederim. Umarım sen de iyisindir? :))
Sildeprem şokundan bloga altı hafta ara verdim döndüm iyiyim tenk yuu :)
SilYaa çok teşekkür ederim İlkay ben de yorumuna çok sevindim. :) Umarım yazmaya devam ederim dediğin gibi :)
YanıtlaSilNice yıllara o halde ☺️. Yazılanlar silinmemeli bence. Eskiden benim de sildiğim yazılar oldu ve sonradan çok pisman oldum
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim <3 Evet bende de öyle oldu, keşke en azından taslağa döndürseydim dedim :D
Silyeeey :)
YanıtlaSil:))))
SilFilm çok ilgi çekici duruyor mutlaka bakacağım. elinize sağlık:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, keyifli seyirler :)
SilAra verince gerçekten blog özleniyor.Tekrar hoşgeldiniz:)Blogunuzun yıl dönümü de kutlu olsun, nice yazılara:)
YanıtlaSil