6 Haziran 2019 Perşembe

Arınmış Zihnin Sonsuz Gün Işığı / Eternal Sunshine of the Spotless Mind


Merhabalar... Bu dönemki inceleme ödevim bu filmdi, ve bu film olmasından çok mutluyum, e haliyle hoca da filmi izlediğinden inceleme spoilerlı olacak, lütfen buna dikkat edin ;)


Yönetmen: Michel Gondry, Senaryo: Charlie Kaufman, Michel Gondry, Pierre Bismuth, Oyuncular: Jim Carrey, Kate Winslet, Elijah Wood, Kristen Dunst, Mark Ruffalo, Tom Wilkinson

Joel’in hafif karanlık bir odada uyanma sahnesi ile başlıyoruz… Bu sahne çok önemli hatta benim için en önemli sahne ki buna daha sonra değineceğim.

Film ülkemizde ‘sil baştan’ adıyla gösterime girmiş, ancak ben orijinal çevirisini tercih ediyorum yani lekesiz / arınmış zihnin sonsuz gün ışığını… Bu isim, film hakkında o kadar çok şey anlatıyor ki bize. Zihin; yaşananları, acıları, üzüntüleri, sevinçleri, mutlulukları kısacası her bir an’ı kaydeden sınırsız büyüklükteki bir bellek gibidir ve bir süre sonra, bu belleğe ait olan düşünceler bizi yönlendirmeye başlar; düşünceler duyguları oluşturur, duygular davranışları… Filmden Mary karakterinin sözlerini hatırlatacak olursam: “İnanılmaz değil mi? Howard’ın dünyaya sağladığı şey, insanlara yeniden başlama şansı vermek. Bu çok güzel… Bir bebeğe baktığında o kadar saf, özgür ve temizdir ki. Büyüklerse böyle, bir üzüntü ve korku yığını oluyorlar…” Neden peki öyle oluyorlar? Kötü düşünceler yavaş yavaş bellekte yer edinmeye başlıyor. Bir insanı yeni tanıdığında, onun hakkında hiçbir şey bilmiyorsundur, sadece görünüşüne bakarak fikir edinebilirsin ancak onunla yeterince çok zaman geçirdiğinde ve her şeyini bilecek kadar tanıdığında, keşfedecek başka bir şey kalmaz ve sıkılmaya başlarsın bu noktada kötü düşünceler devreye girer. İster istemez karşındakini hiç olmadığı kadar kötü görmeye çalışırsın ve karşındaki de seni öyle görürse çatışmaların başlangıcı olur. -ki zaten Clementine karakterinin, sık sık değişen saç renginden de anlayabiliriz ki sıkılgan, değişime ihtiyaç duyan bir karakter- Halbuki onu ilk gördüğünde hissettiğin neydi? Hakkında hiçbir şey bilmeden, safça, tertemiz, ‘arınmış’ bir bakışla onu nasıl sevmiştin? İşte başlangıçta böyle bir aşktı Joel ve Clementine’in aşkları, sıcak, samimi, ilk görüşte… Hayatları pek de iyi gitmezken ve sıkıcı bir yaşamları varken birbirlerinin gün ışığı oldular, birdenbire başlamıştı ilişkileri. Tabii Clementine’in cesaretinin büyük payı vardı bu ilişkide. Her ne kadar hafızasından silme olaylarını başlatan Clementine olsa da onun o başına buyruk tavrı, çılgınlığı, aklına eseni yapacak cesareti olmasa bu ilişki hiç başlamamış olurdu belki de. Çünkü Joel, Clementine’in aksine fazla konuşmayan hatta biraz çekingen bir karakter ama aynı zamanda romantik bir yönü de var. Clementine de çocuksu bir yöne sahip ve ikisinin bu yönleri aynı anda ortaya çıktığında çok tatlı bir ilişki de ortaya çıkıyor. Clementine’in Joel’i buz tutmuş nehre götürüp çocuk gibi eğlenirken düşmesi, Joel’in ikisini buz üzerinde yıldızları seyrederken resmetmesi ve yazdığı güzel sözleri -daha sonra Patrick tarafından çalınmış olsa da- harikaydı: “Bak, sen ve ben Charles nehrindeyiz, şu anda ölebilirim Clem… Çok mutluyum daha önce hiç böyle hissetmedim şu anda tam olmak istediğim yerdeyim.” Ne var ki ilişkileri çok uzun sürmedi. Birkaç yıl sonra ayrıldılar. Joel, güzel bir hediye alarak kendini affettirmeye çalışacaktı ama Joel’in aklına hiç gelmeyen bir şey oldu. Clementine hafızasından onu sildirmişti. Joel bunu öğrenince yıkıldı tabii ama o da aynısını yaptı ve hafızasını sildirmek için Dr. Mierzwiak’ın ofisine gitti. Ofiste Joel’in beyin haritasını çıkardılar daha sonra kendi evinde silme işlemine başladılar, Joel Clementine’e dair hiçbir şey hatırlamıyor olarak uyanacaktı. İşlem başladığında Joel de kendi hatıraları arasında bir yolculuğa çıktı. Bu yolculuk sırasında silme işlemi devam ettiğinden, anılar da karışık görüntüler olarak gelmeye başladı… Bir süre sonra yaşadıkları güzel anıların etkisiyle bu kararından pişman oldu Joel, işlemi iptal etmek istedi ama artık çok geçti. Yalnızca birlikte geçirdikleri en özel anları kullanarak haritadan çıkabildi. Aşkını sadece kendisinin bildiği hatıralarına götürmeye çalıştı, böylece onu hafızasından silemeyeceklerdi. Filmin türü romantik, bilim-kurgu, dram olarak geçiyor ama dram pek hissetmedim ben hatta yer yer -örneğin çocukluğuna gittiği sahneler- eğlenceliydi diyebilirim. Yönetmen bu sahnelerde Joel’in bedenini küçük ama yüzünü aynı yaparak komik bir görüntü olmasını sağlamış. Bu arada Jim Carrey, Kate Winslet ve Elijah Wood oyunculuklarına değinmeden geçmek olmaz, tabii ki çok çok iyi oynamışlar.

Sonuç olarak, Joel silme işlemine engel olamadı… Ve hafif karanlık bir odada uyandı. Birbirlerini unutmuşlardı artık… Ama gerçek anlamda unutmuşlar mıydı? Hayır. ‘Onu aklından attın, peki ya kalbinden?’ Kalp bir kere çarptıysa onun için unutması mümkün olur mu? Hafızasını kaybetse bile, kalbi hep hatırlamaya ve onun için çarpmaya devam edecektir. Öyle de oldu. Birbirlerini akıllarında unutan Joel ve Clementine’in kalpleri daha ilk karşılaşmalarında birbirlerini tanıdı. Üstelik yeni sevgilisi, Patrick, olmasına rağmen Clementine hiç mutlu değildi, depresif bir hali vardı ve durup dururken Montauk’a gitmek istedi. Joel de sevgililer gününde normalde işe gitmesi gerekirken birden vazgeçti ve son anda Montauk’a giden trene bindi. Zaten bu şekilde karşılaştılar ve yeniden tanıştılar; saf ve arınmış bir zihinle… Filmin başında bu tanışmayı ilk tanışmaları zannetmiştik, aslında ikinci tanışmalarıymış. Bu yüzden Joel’in silme işleminden sonraki uyanış sahnesi en önemli sahneydi, bu yüzden en çok bu sahneyi sevdim. Bir de…

Yeniden tanışmadan sonra tam her şey yolunda giderken, Dr. Mierzwiak’ın ofisinde çalışan Mary, doktorla daha önce birlikte olduğunu ama doktorun karısı bunu öğrendikten sonra, kendi hafızasını sildirdiğini öğrenince çok üzülüyor ve iş yerindeki tüm dosyaları toplayıp oraya gelenlere bir mektupla birlikte kayıtlarını gönderiyor. Bu şekilde kendi ses kayıtlarını birbirlerinin yanında dinleyen çiftimiz yeniden ayrılma aşamasına gelirken, bir an birbirlerine baktıklarında bu sorunu aşabileceklerini düşünüp birbirlerine gün ışığı olmayı seçiyorlar…

Sağlam oyuncu kadrosu ve farklı konusuyla dikkat çeken ‘arınmış zihnin sonsuz gün ışığı’nı asıl unutulmaz yapan, akılla unutulan aşkın kalple unutulamayışını göstermiş olmasıydı… Yani aşk kalbimizde, sonsuza kadar…

Bunlara ek olarak söyleyebileceğim şey, trendeki tanışmalarını daha çok sevdim ben öbürüne göre. Diyalogları falan daha çok hoşuma gitti. Siz hangisini daha çok sevdiniz? Yorumlara bekliyorum... Clem <3 Joel

32 yorum:

  1. Başlık çok dikkat çekici.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filmin adı işte :D umarım izleyip yorum yaparsın Çok teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Filmi merak ettim açıkçası teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merak uyandırdıysam ne mutlu bana, teşekkürler :) Eğer izlerseniz yorumunuzu paylaşırsanız çok sevinirim :)

      Sil
  3. Yorumun beni çok mutlu etti onun için öncelikle çok teşekkür ederim :)) Hayır fazla romantik değil çok güzel bir düşünce, bu da farklı bir bakış işte ne güzel :) Zaten sanat eserlerini sanat eseri yapan da bu; herkesin farklı yorumlayabilmesi... Hatta yönetmenler bile bazen diyormuş bu bakış açısı aklımıza gelmemişti aslında diye :D Ne güzel demişsin şiir gibi diye, çok hoş bir yere değindin: etkilenmemek için hiç inceleme okumadan yazdım bu yazıyı daha sonra incelemeleri okudum ve orada gördüm ben de. Bu söz aslında bir şiirde geçiyor. Hatta şiiri filmde Mary karakteri okuyor bir yerde ama hiç fark etmiyoruz aslında filmin adının geçtiğini -çok güzel bir ayrıntı değil mi?- Söz konusu şiir Alexander Pope tarafından yazılmış 'Eloise to Abelard':
    "Kabahatsiz rahibelerin talihleri ne kadar şen!
    Unutulan dünyada, dünyayı unuturken.
    Lekesiz bir zihnin ebedi günışığı!
    Her dua kabul görmüş, her arzu olası…"*
    (*kaynak: filmloverss ) :)
    Aynı yeri sevmemize de çok sevindim bu arada <3 tekrar teşekkürler, sevgiler :))

    YanıtlaSil
  4. Aynen... ben de aslında tekrar izlemeliyim, bu film iki kere izlemelik tam ;):)

    YanıtlaSil
  5. Ben izlememişim bu filmi. Not aldım hemen. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demek, izlediğinde yorumunu beklerim mutlaka :)

      Sil
  6. hımmm vallahi bak nefis bir filmi filmden daha nefis yorumlamışsın ve bence de film komediydi tatlı ve anlamlı bir komedi. tren sahnesi ivit daha iyiydi. ayrıca bu filmi çok da avrupa tarzı buldumdu. çok amerikan da bulmadım. oyuncular da iyiydi. ayrıca, charlie kaufman filmleri hep ilginç oluyor yani :) özellikle being john malkovich ve adaptation. biraz teatral bu adam sanki :) bu yorumun sinema eleştirmenlerinin tozunu atar. çok iyisin inan ki :) bu yazını da koycam bilokuma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok acayip mutlu oldum, sevindim çok teşekkür ederiiim :) İnşallah hoca da beğenir. Geçen dönem amerikan güzelinde biraz zorlanmıştım alışık olmadığım tarzda bir film olduğu için o da çok güzel ama romantik türü daha önce de sevdiğimden bu filmi daha çok sevdim sanırım, bu da incelememe yansıdı yani daha iyi oldu, ben de hissettim :)
      Kaufman ilginç biri eveet, benim izlediğim bu ilk filmi oldu ama diğerlerine de bakacağım. Çok sağol gerçekten şu stresli final dönemimde ilaç gibi geldin :) <3

      Sil
  7. Dün bir arkadaşıma tavsiye ettim bu filmi. Çok sürpizi bozmadan konusunu, ne kadar anlamlı olduğunu falan konuştuk. Şimdi yazında denk gelmek güzel bir tesadüf oldu benim için

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaa ne güzel denk gelmiş ya sevindim :) izledikten sonra ki yorumu ne olacak acaba :D

      Sil
  8. Filmi epey zaman önce izlemiştim. Detaylı inceleme yapmışsınız. Gayet güzel bir inceleme.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hmm evet eski bir film biraz, daha önce de duymama rağmen bu zamana kadar izlememiştim nedense ama yeni izlemek daha iyi oldu benim için :) Çok teşekkür ederim beğenmenize çok sevindim :)

      Sil
  9. son yazımda bu yazın hihihi :)

    YanıtlaSil
  10. Yanıtlar
    1. Hoş geldiniz bloğuma ben de ilk fırsatta sizi ziyarete geleceğim, evet tam bir klasik :)

      Sil
  11. ben de merak ediyorum bunu... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok mutlu oldum yoruma gelmene, çok teşekkür ederim :) hemen izlemelisin :)

      Sil
  12. Yarıda bıraktığım filmlerden :D ben izlediğim zaman çok hoşuma gitmediğini hatırlıyorum ama yorumunuz çok güzel belki bir gün ben de izlerim :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle hoş geldiniz bloğuma ve takip için çok teşekkür ederim :) çarşambaya kadar yokum ama geri döndüğümde iade-i ziyarete geleceğim mutlaka :) benim çok yakın bir arkadaşım da sevmediğini söylemişti, olabilir tabii renkler meselesi :D inşallah tamamını izleyip filmi çok seversiniz ;))

      Sil
  13. Harika bir filmdi :)) güzel anlatmışsın

    YanıtlaSil
  14. Filmi izlemediğim için yazıyı okuyamadım ama filmi sayende not etmiş oldum. Çok teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok iyi yapmışsın okumamakla :) umarım izledikten sonra tekrar gelip okursun :))

      Sil
    2. Kesinlikle okuyacağım. :)

      Sil
    3. Süper, çok teşekkür ederim :)

      Sil
  15. Ilginç bir filme benziyor izlemeye çalışacağım 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginç eveet diğer romantik komedilerden farklı :) mutlaka izle :)

      Sil
  16. hımm, zor baba serisi var. ondan sonra, çaylak kasaplar, zafer patenleri, will ferrel filmleri var,ferrel hep komedi. adam sandler filmleri de öyle. siyah giyen adamlar da komik. steve carrell filmleri de. bir deneyin. bir de şey var komik. eskilerden. tha apartment. jack lemmon, walter matthau. bulamazsan söle yine söleriim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hımm çok sağ ol, süpersin. tamam yine söylerim :)

      Sil